|
22. ULUSAL KANSER KONGRESİ 1750 UZMANA EVSAHİPLİĞİ YAPTIOnkoloji alanında en eski ve katılımı en yüksek kongrelerden biri olan Ulusal Kanser Kongresi’nin (UKK) 22. si; Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği, Türk Tıbbi Onkoloji Derneği ve Türk Pediatrik Onkoloji Grubu Derneği ile birlikte 19- 23 Nisan 2017 tarihinde Antalya’da düzenlendi.
22. Ulusal Kanser Kongresi kapsamında yapılan basın toplantısına Kongre Başkanı Prof. Dr. Serdar Özkök, Kongre Eş Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özet, Kongre Eş Başkanı Prof. Dr. Mehmet Kantar, Türk Tıbbi Onkoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Mahmut Gümüş, Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği Başkanı Prof. Dr. Esra Sağlam konuşmacı olarak katıldı.
Kongre Başkanı Prof. Dr. Serdar Özkök basın toplantısında kongre ile ilgili genel bilgiler verirken günümüzde kanserin ikinci sıklıkta ölüm nedeni olmakla birlikte; erken tanı, kanser genetiğindeki gelişmeler ile kişisel tedavilerin gündeme gelmesi ve multidisipliner yaklaşımlarla doğru tedavilerin uygulanması sonucu erken evrelerde kür edilebilir, daha ileri evrelerde ise kronik hastalıklar grubuna girdiğine dikkat çekti. Ulusal Kanser Kongresi’nin, 2005 yılından bu yana üç derneğin ortak katılımı ile düzenlenmekte olup kanserin tanı ve tedavisine katkıda bulunan ve diğer disiplinlerden en çok katılımcısı olan kongre olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Serdar Özkök bu yılın organizasyonunu şöyle özetledi: “Bu yıl 22.sini düzenlediğimiz Ulusal Kanser Kongresi kapsamında 11 tümör konseyi, 14 konferans, 39 panel, 13 sözel bildiri, 13 uydu sempozyum, 1 yuvarlak masa, 2 ASCO, 1 hasta dernekleri oturumu gerçekleştirdik. Ayrıca; toplam 95 sözel bildiri ve 750 poster sunumu yapıldı. Türkiye’deki son kanser verileri ve şu anda aktif uygulanan kanser tarama sonuçları da kongremizde sunuldu. Bilimsel çalışmaların tartışılmasının yanı sıra onkoloji alanındaki kurumlarla olan sorunlar ve bunların çözümüne yönelik verdiğimiz önemle paneller düzenledik. Türk Radyasyon Onkolojisi, Türk Tıbbi Onkoloji, Türk Pediatrik Onkoloji Derneği, Ulusal Kanser Enstitüsü Başkanları’nın ve Sosyal Güvenlik Kurumu, Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu ve Kamu Hastaneler Birliği Kurumlarının üst düzey yetkililerinin katıldığı panelde araştırmalarda yaşanan zorluklar, özlük hakları vb. sorunlar ve çözüm önerileri görüşüldü. Türkiye’de düzenlenen kongreler içinde onkoloji alanında en büyük katılımın sağlandığı kongremize hekimlerimizin yanı sıra genetik uzmanları, hemşire, teknisyen, psikolog gibi günlük hayatımızda ekibin bütünlüğünü sağlayan ve başarısını arttıran disiplinlerin katılımı ile bu yıl 1750 uzmana ev sahipliği yaptık.” Basın toplantısında konuşmacı olan Kongre Eş Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özet, 2014 yılında Türkiye’de kurulan Türkiye Kanser Enstitüleri hakkında bilgi verirken kansere bağlı ölüm sonuçlarına dikkat çekti: “Dünyada ve Türkiye’de kanser artan hastalık yükü nedeniyle en önemli sağlık sorunları arasında yer alıyor. Dünyada yıllık kanser görülme sıklığı 14 milyon iken kansere bağlı ölümler 8 milyondur. Ülkemizde ise erkeklerde yıllık kanser görülme sıklığı yüz binde 248, kadınlarda ise yüz binde 170’dir. Maalesef Türkiye’de her yıl 165 bin kanser vakası görülmekte ve 80 bin kişiyi kansere bağlı ölümlerden kaybetmekteyiz. Kanser tarama, tanı ve tedavisine bağlı harcamalar yıllar içinde artmaktadır. Sadece kanserin ilaçla tedavisine 2.5-3 milyar TL harcanırken, yeni ilaçlar ve immünoterapi uygulamalarıyla bu harcamanın birkaç kat katlanacağı tahmin edilmektedir. Kanserin artan sağlık sorunu olması nedeniyle ülkemizde kanserle ilgili her alanda ileri araştırmalar yapmak, ilaç, tıbbi cihaz ve malzeme üretimi ve kanserle ilgili politikaların üretilmesi amacıyla Türkiye Sağlık Enstitülerine bağlı olarak 2014 yılında Türkiye Kanser Enstitüsü kuruldu. TÜSEB Kanser Enstitüsü ülkemizde ve bölgemizde sağlık bilimleri alanında bilimsel çalışmalara katkıda bulunmak isteyen bilim insanlarının araştırma ve çalışmalarının merkezi olmayı hedeflemektedir.” “Pediatrik onkoloji ve hematoloji yan dal eğitimi ayrılmalıdır.” 22. Ulusal Kanser Kongresi Eş Başkanı Prof. Dr. Mehmet Kantar, Türkiye de Çocuk Onkoloji Uzmanlığı Eğitiminde Sorunlara değindiği konuşmasında Pediatrik onkoloji ve hematoloji yan dal eğitiminin ayrılarak her iki dal için de yan dal eğitim süresinin üç yıl olması gerektiğini söyledi. Prof. Dr. Kantar Pediatrik onkoloji ve pediatrik hematolojinin kendi içlerinde başlı başına çok geniş ve farklı konulara sahip olduğuna dikkat çekerek şu açıklamalarda bulundu: “Hem onkoloji hem de hematolojiyi ilgilendiren bir hastalık olan lösemiler dışında, iyi huylu hematolojik hastalıkların kanserle ilgisi yoktur. Aynı şekilde solid tümörlerin ele alınması, iyi huylu hematolojik hastalıklardan çok farklıdır. Bu nedenle lösemiler dışında hiçbir ortak noktası olmayan iki disiplinin birleştirilmiş olması “hasta bakımında” ve “Tıp Eğitiminde” sorunlara yol açmaktadır. Son 20 yılda çocukluk çağı kanserlerinin yaşam oranlarında ve yaşayanların yaşam kalitesinde önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Bunun temel nedeni “odaklanmadır, yani çocuk kanseri tedavi eden doktorlar iyi huylu hastalıklarla uğraşmamaktadırlar. Hatta daha ileri ülkelerde bu konuda uzmanlaşmış bazı doktorlar neredeyse tüm meslek yaşamlarını beyin tümörü, Wilms tümörü, nöroblastom gibi tek bir tümör türü ile uğraşarak geçirmektedirler. Bir hastalık grubuna odaklanmayı ülkemize lüks olarak görmek bu ülkemizin hastalarına zarar verecektir. Odaklanmadan verilen tavizler yaşam hızlarında düşmelere yol açabilecektir. 21. yüzyılda tıpta son derece hızla gelişmeler olurken ve uzmanlık alanlarında daha detaylı bilgi ve deneyime doğru gidilirken, Türkiye’de birçok batı ülkesinden önce, yasal çerçevede 25 yıldır edinilen kazanımların sürdürülmesi ve pediatrik onkoloji ve pediatrik hematoloji yan dallarının ayrı tutularak, bu konularda daha derin bilgi ve deneyimlerin edinilmesinin ülkemiz tıbbının ve çocuk hastalarının yararına olacağına inanıyoruz.” “Kanserle mücadele doğumla başlar!” Türk Tıbbi Onkoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Mahmut Gümüş, kanserle mücadelenin doğumla başladığını belirterek kanseri önlemenin tedavi etmekten daha kolay olduğunu vurguladığı konuşmasında: “Kanserin nedenleri değiştirebileceğimiz ve değiştiremeyeceğimiz nedenler olarak ikiye ayrılabilir. Yapılan farklı çalışmalar göstermiştir ki sigara ve diğer tütün ürünlerinden uzak durarak, beslenmemize dikkat edip şişmanlıktan uzak kalarak, yeterli egzersiz yaparak, alkol almayarak, kansere neden olabilecek virüslere karşı uygun tedbirleri alarak ve tuz alımını kısıtlayarak kanser riskini %76 oranında azaltmamız mümkündür. Tüm bu sayılan nedenler kendi irademizle değiştirebileceğimiz nedenlerdir. Kalan %14 neden ise UV radyasyon, hava kirliliği, sosyoekonomik koşullar ve mesleki kanser nedenleri gibi toplum düzeyinde alınacak tedbirlerle önlenebilecek kanserlerdir. Sadece %10 kanser, kişisel ve toplumsal olarak müdahil olamayacağımız, bir bakıma "kötü şans" diyebileceğimiz ailesel ve genetik faktörler nedeniyle oluşmaktadır. Bu nedenle kanserle mücadelemizde bu saydığımız faktörlere odaklanmalıyız. Ve bu odaklanma doğumla birlikte başlamalı. Doğumla birlikte, ergenlik ve gençlik çağında hatta tüm yaşam boyunca hasta olmadan önce insanlarımızı tütünden ve alkolden aktif veya pasif olarak uzak tutmalı, şişmanlığa yol açmayan dengeli beslenmeye teşvik etmeli, spor yapmalarını sağlamalıyız. Böylece kanser riskini yukarıda belirttiğimiz gibi 3/4 oranında azaltmamız mümkün. Bu noktada önemsediğimiz bir konu, alınacak bu tedbirlerin hastalık tanısından sonra yararı olabileceği gibi daha da önemlisi hasta olmadan önce yararının çok daha fazla olacağıdır. Tüm yapılacaklar bir yaşam tarzı değişikliği olarak algılanmalı ve tüm toplumu kapsayacak şekilde insanlarımıza önerilmelidir” dedi. Radyoterapide gelişen teknolojiler Radyoterapide gelişen teknolojiler ve stereotaktik radyoterapi kullanım alanları hakkında bilgi veren Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği Başkanı Prof. Dr. Esra Sağlam şu açıklamalarda bulundu: “Günümüzde en önemli sağlık problemlerinden biri olan “kanser” tedavisinde, bilgi birikiminin artması ve modern teknolojinin uygun hastalarda gerektiği şekilde uygulanabilir olması ile multidisipliner yaklaşımda radyoterapinin katkısı, özellikle erken evrelerde saptanan meme, akciğer, gırtlak, prostat, kadın genital organ tümörleri ve benzeri pek çok kanser tipinde etkin kontrol ve yüksek yaşam kalitesi sağlamasıyla, belirgin olarak artmaktadır. Radyasyon ile tedavi yöntemleri kanser tedavisinde en önemli parçalardan biridir. Teknolojik gelişmelere paralel olarak hızla ilerleyen radyasyon onkolojisi halen neredeyse tüm kanser tiplerinin tedavisinde, her evrede yer almakta ve hastalarda ciddi yan etkiler yaratmadan tedavi sonuçlarını önemli ölçüde etkilemektedir. Son kanser istatistiklerine göre sigara içme oranında düşmeler gözlense de erkeklerde görülen en sık kanser akciğer bölgesi kanserleridir. Sigara içen bireylere uygulanmaya başlayan tarama programları da erken evrede çok sayıda kanser teşhis edilebilmesinin yolunu açmıştır. Akciğer yerleşimli kanserlerde cerrahi önemli bir tedavi seçeneğiyken, günümüzde özellikle genel durumu, yaşı, diğer hastalıkları sebebiyle ameliyat olamayacak hastalar için hedeflenmiş yoğun dozu belli bir noktaya vererek yapılan özel tekniklerle (stereotaktik ablatif beden radyoterapi) seçilmiş erken evre akciğer kanserleri hastalarında cerrahi sonuçlarla benzer şekilde %90’lara varan tedavi şansı söz konusu olabilmektedir. Günümüzde pek çok deneyimli merkezde yapılan stereotaktik radyoterapi, radyoterapi ile tedavide önemli bir kapı açmıştır. Cerrahi için uygun olmayan hastalardaki erken dönem başarılı sonuçlardan yola çıkarak, cerrahi için uygun olan hastalarda da ameliyatsız, tedavi seçeneği olarak sunulmaya başlanmış ve cerrahi ile benzer şekilde hastalıktan kurtulmayı mümkün kıldığı görülmektedir. Ameliyat ve getirdiği risklere göre herhangi bir yan etki gözlenmezken tedavi hızla yapılabilmekte, seçilmiş hastalarda uygun şekilde yapıldığında minimum risk taşımakta, ayrıca solunum sıkıntısı olan ve yaşlı hastalarda da uygulanması önünde engel bulunmamaktadır.” |