Sağlıklı birey sağlıklı toplumDr. Ekrem Tok Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi Başhekimi Uz. Dr. Sinan Özler, Türkiye Ruh Sağlığı Profili çalışmalarına göre Türkiye nüfusunun yüzde 18’inin yaşam boyu bir ruhsal hastalık yaşadığını söyledi.Dr. Ekrem Tok Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi Başhekimi Uz. Dr. Sinan Özler, Türkiye Ruh Sağlığı Profili çalışmalarına göre Türkiye nüfusunun yüzde 18’inin yaşam boyu bir ruhsal hastalık yaşadığını söyledi. Dr. Özler, ruh sağlığı hizmetlerinde toplum temelli model çerçevesinde hastalıkların toplum tarafından anlaşılması ve yeti yetimlerinin en aza indirilmesinin hedeflendiğini belirtti. Dr. Ekrem Tok Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi’ne bağlı olarak Çukurova ve Sarıçam’da iki adet toplum ruh sağlığı merkezinin ayaktan tedavi ve rehabilitasyon süreçlerinde faaliyet gösterdiğini belirtti. “Sağlıklı birey sağlıklı toplum” hedefi doğrultusunda çalıştıklarını söyleyen Özler, kişilerin yaşam işlevlerini koruyup desteklemenin ana hedef olduğunu kaydederek şu bilgileri verdi:
“2011 yılında bakanlığımız Ulusal Ruh Sağlığı Eylem Planı oluşturuldu. Bu eylem planında toplum temelli ruh sağlığı çerçevesinde 200 bin nüfusun üzerinde olan ilçelerde, merkezlere yakın yerleşkede olmak üzere toplum ruh sağlığı merkezleri açılması kararı verildi. Adana ilimizde de 4 toplum Ruh Sağlığı Merkezi şu anda mevcut. Adana Dr. Ekrem Tok Ruh Sağlığı Hastanesi olarak iki ilçede, biz bu hizmeti yürütmekteyiz. Toplum Ruh Sağlığı merkezimizde Çukurova ilçemizde 950 kayıtlı hastamız var. Toplum ruh sağlığı merkezlerine başvuru alınırken ağır psikiyatrik rahatsızlıklar olan şizofreni ve bipolar bozuklukları kaydediyoruz. Sabahtan akşama kadar bu hastaların kabulü oluyor. Biz onlara hasta demiyoruz, çünkü psikiyatrik rahatsızlıklar içinde stigmatizasyon gibi bir sorunumuz var. Bu nedenle hasta kelimesi yerine üyelerimiz şeklinde ifade ediyoruz. Orada psikiyatri hekimi, psikolog, hemşire ve halk eğitim merkezlerinden istihdam ettiğimiz uğraş öğretmenleriyle beraber psikiyatrik rahatsızlığı olan üyelerimizi toplum temelli model çerçevesinde rehabilitasyon ve iş-uğraş-terapi faaliyetlerini yürütüyoruz. Bunu yaparken de daha çok sosyal anlamda, kendi günlük aktivitelerini normalleşmesi sürecine katkıda olduğunu düşünüyoruz. Örneğin bir şizofreni hastası sabah kalktığında hijyenini sağlaması, kahvaltısını hazırlaması, günlük işlerini organize etmesi noktasında sıkıntılar yaşayabiliyor. Bizler orada ergoterapi, iş-uğraş faaliyetlerimiz ile bunları düzenlemeye çalışıyoruz. Tabi meslek edinme anlamında istekli olan bireylerle de İŞKUR vasıtasıyla görüşüp onların meslek edinmesi konusunda çabalarımız oluyor.” “Aile desteği önemli” 1984 yılında kurulan Dr. Ekrem Tok Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi bölgedeki konumlanması itibarıyle 16 ile 10 milyon nüfusa hizmet ediyor. Bireylerin psikiyatri kliniğindeki muayeneleri sonrasında hekimin yönlendirmesi ile geldiğini belirten Dr. Sinan Özler, şizofreni ve bipolar bozukluk gibi hastalıklarda aile desteğinin önemini vurgulayarak bölgede zaman zaman toplum ruh sağlığı merkezini tanıtıcı faaliyetlerde bulunduklarını belirtti. Dr. Sinan Özler, sözlerini şöyle sürdürdü: “Servis faaliyetlerimiz de var. Gelmekte zorlanan, gelemeyen hastalarımızı da gidip evinden alıyoruz. Sabahtan akşama kadar belli bir program çerçevesinde faaliyetlerde bulunuyorlar. Kimisi el işi atölyesinde, kimisi resim atölyesinde, pasta atölyesinde çalışıyor. Spor faaliyetleri oluyor.” “Zamanında tanı ve tedavi hastalığın seyrini etkiliyor” Hastaların zamanında tanı alıp tedaviye başlanmasının hastalığın seyri üzerindeki önemini vurgulayan Dr. Sinan Özler, şunları söyledi: “Türkiye Ruh sağlığı Profili Araştırması’nda psikiyatrik rahatsızlık görülme oranı %18 olarak bulundu. Bunun içinde de ağır psikiyatrik rahatsızlıklar olan şizofreni ve bipolar bozukluklar %1-1.5 civarında. Bu rahatsızlıklar erken yaşta görülen rahatsızlıklardır. Daha çok 20’li yaşlarda başlayan rahatsızlıklar. Tedaviye hemen başlandığı zaman neticeler daha iyi oluyor.” “İçgörü kazanıldığında yetiyitimi daha az görülüyor” “Şizofreni ve bipolar bozukluk ailesel kökeni olan bir beyin hastalığıdır. Ailede bipolar bozukluk veya şizofreni olduğu zaman çocuklarda da görülme ihtimali yükseliyor” diyen Dr. Özler, şöyle devam etti: “Prepisikotik süreçte psikoz öncesi bulgular var. Bunlar illa olacak diye bir şey yok, kişi akut bir alevlenme ile de gelebiliyor. Fakat bazen öncesinde bazı bulgular da olabiliyor. Örneğin içekapanıklık, sosyalleşmesi az olan, olağanüstü güçlerinin olduğuna inanan insanlar olabiliyor. Kişi kendi iç dünyasına kapanmaya başladıktan sonra artık düşünce boyutunda da sanrıları ortaya çıkmaya başlıyor. Sonrasında kişisel bakımları, hijyenleri bozuluyor, evden dışarı çıkmamaya başlıyorlar. Aile bunu tespit ediyor. Aile bilinçli ise ve doktor ile işbirliği içindeyse çok daha iyi sonuçlar alınabiliyor. Bu noktada ailenin sosyal, kültürel düzeyi de çok önemli. Bu hastalığı kabullenmesi de çok önemli. Bize gelmeden önce bazı aileler farklı yollar deneyebiliyorlar. Biz en son noktada gelindiği zaman işin rengi biraz daha değişiyor, daha zorlanıyor. Bize erken dönmede gelindiği zaman daha iyi sonuçlar alınabiliyor. Bu hastalıklarda genetik etkenlerin yanı sıra çevresel etkenlerin de rolü var. Çevresel etkenlerde yetiştirilme tarzının çok büyük etkisi var, anne-baba tutumlarının çok büyük etkisi var. Çalışılmış bazı virüsler var. Örneğin Epstein-barr virüsü çeşitli rahatsızlıklarda suçlanıyor, şizofreni için de suçlanmış. Şizofreni hastasının ebeveyni olmak da zor. Bu hastalık kronik ve tam kür şansının düşük olduğu bir hastalık. Ataklarla seyrettiği için birey yeniden rahatsızlanabiliyor. Ataklar olduğu zaman yeti yitimlerine neden oluyor. Dolayısıyla sürekli tedavinin içerisinde olması gerekiyor. Yeni tedavi modaliteleri özellikle yeni ilaçlar içgörüyü kazanma noktasında bize yardımcı oluyor. Çünkü iyi netice alındığı zaman kişi rahatsızlığının farkına varıyor ve bu da içgörü kazanmasına neden oluyor. Böylece yeti yitimlerini daha az görüyoruz.” |