|
iç hastalıkları sayfasına dönKronik böbrek hastalığı sıklığı artıyor
Kronik böbrek hastalığı sıklığı tüm dünyada artıyor. Artan yaşam süresinin kronik hastalıkların da artışına neden olduğunu belirten Prof. Dr. Tevfik Ecder, primer korumanın önemini vurguluyor. İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Nefroloji Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Tevfik Ecder, tüm dünyada kronik böbrek hastalığının giderek artan bir halk sağlığı sorunu olduğunu söyledi. Artan yaşam süresinin kronik hastalıkların da artmasına neden olduğunu belirten Prof. Ecder, primer korumanın önemini vurgulayarak şu bilgileri verdi: “Her Mart ayının ikinci Perşembe günü ‘Dünya Böbrek Günü’ olarak çeşitli etkinliklerle yaşanıyor. Dünyada kronik böbrek hastalığı ciddi bir halk sağlığı sorunu ve bu sorun giderek artmakta. Kronik böbrek hastalığının her geçen gün artmasının birkaç sebebi var. Öncelikle artan yaşam süresi nedeniyle kronik hastalıklar da artıyor. Diyaliz hastaları da daha uzun yaşadıkları için sayıları her geçen gün artıyor. Dolayısıyla hastalar daha uzun tedavi ediliyor ve maliyetler artıyor. Toplum sağlığı için insanların hasta olmamasını sağlamak, yani primer koruma önem taşıyor.” Diyabet arttı Kronik böbrek hastalığının artmasının bir diğer nedeninin de diyabetteki artış olduğunun altını çizen Prof. Dr. Tevfik Ecder, sözlerini şöyle sürdürdü: “TURDEP çalışmasına göre Türkiye’de diyabet son 12 yılda %90 artarak, %7.7’den %13.7’ye çıktı. Bunun en önemli nedeni sağlıksız yaşam tarzı. Obezite artıyor, hareketsiziz ve beslenmemize dikkat etmiyoruz. Kronik böbrek hastalığının en başta gelen nedeni diyabettir. Türkiye’de yaklaşık her 3 kronik böbrek hastasından birinde sebep olarak diyabet yer almakta. İkinci sırada hipertansiyon, üçüncü sırada kronik glomerülonefrit, dördüncü sırada ise polikistik böbrek hastalığı bulunuyor. Böbreğin korunması nefrologların yanı sıra tüm hekimleri de ilgilendiriyor. İç hastalıkları uzmanlarına, pratisyen hekimlere ve aile hekimlerine büyük bir sorumluluk düşmekte. Çünkü toplumda diyabet ve hipertansiyon çok sık. Birinci basamaktaki yaklaşım çok kritik önem taşıyor. Diyabetin ve hipertansiyonun ortaya çıkmasını geciktirmek ve bu hastalıkları iyi tedavi etmek gerekiyor.” Böbreklerimizi nasıl koruyabiliriz? Korunmada yaşam tarzı değişiklikleri önem taşıyor. Yaşam tarzı ile ilgili öneriler aslında genel olarak damarlarımızı korumaya yönelik önerilerdir. Böbrek de damardan çok zengin bir organ olduğu için damarlarımızı koruyorsak böbreklerimizi de koruyoruz. Bunun için ideal kiloda olmalıyız, hareketsiz yaşamdan uzaklaşmalıyız, asla sigara içmemeliyiz, tuzu olabildiğince azaltmalıyız ve aşırı alkol tüketmemeliyiz. Kimler böbrek hastalığı açısından risk altında? Böbrek hastalığı açısından risk altında olan kişiler fazla kilolu olanlar, hipertansifler, diyabetikler, ileri yaştakiler ve ailesinde böbrek hastalığı olanlardır. Örneğin ailesinde polikistik böbrek hastalığı gibi genetik geçişli bir hastalık olan bir kişinin bu hastalığın varlığı açısından araştırılması gerekir. Yaş ilerledikçe damarlar yaşlandığı ve böbrek yetersizliği riski de arttığı için ileri yaştakiler de böbrek hastalığı açısından risk altındadır. Neler yapılmalı? Basit ve ucuz tetkiklerden oluşan taramalarla çok geniş kitlelerde hastalığın ortaya çıkarılabileceğini belirten Prof. Dr. Tevfik Ecder, şu bilgileri verdi: “Herkes mutlaka bir idrar tahlili yaptırmış olmalıdır. Bunun dışında herkes zaman zaman tansiyonunu ölçmelidir. Eğer tansiyon ölçümü ve idrar tahlili bütün toplumda yaygın olarak yapılmış olsa hasta olduğunun farkında olmayan binlerce kronik böbrek hastası, hasta olduğunu öğrenebilir. Bir sağlık kurumuna başvurmuş olan herkesin kan basıncı ölçülmelidir. Bunun yapılamadığı yerler var. Şu andaki sağlık politikasına göre bu konuda kötüye gidiş var. Çünkü hastalara daha az zaman ayrılıyor. Performans sistemine göre bir hekim hastasına yeteri kadar zaman ayırarak, çok titizlenerek bakıyorsa ve bunun karşılığında baktığı hasta sayısı düşüyorsa kendisine hesap soruluyor. ‘Niye sen bugün az hasta baktın?’ deniyor. Ciddi bir nitelik sıkıntısı var. Şu anda ülkenin sağlık sistemi kalite olarak kötüye gidiyor. Ne yazık ki nitelikten ziyade nicelik önemli. Doktora ulaşabilmek tedavi alabilmek gibi düşünülüyor. Hastalara vakit ayrılamadığı için, tanı atlama korkusu ile gereksiz tahliller isteniyor. Bilgisayarlı tomografi gibi bazı tahlillerin gereksiz yere çekilmesi hastanın gereksiz yere radyasyon almasına yol açabiliyor. Elbette ekonomik açıdan ülkeye büyük zarar veriyor.” KBH belirti vermiyor Prof. Dr. Tevfik Ecder, kronik böbrek hastalıkları ile ilgili önemli bir sorunun da bu hastalıkların önemli bir kısmının son dönemlere kadar herhangi bir belirti vermemesi olduğunu belirtti. Ecder, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bir sorunu olmayan birey de elbette doktora gitmiyor. Şikayetler başladığında ise hastalık çoğu zaman çok ilerlemiş oluyor. Dolayısıyla ucuz ve basit testlerle gerçekleştirilen taramalarla hastalıkları daha erken teşhis etmek mümkün olabiliyor. Bu arada, bir kişinin kan basıncı normal ve idrar tahlili normal ise bu o kişinin kesinlikle böbrek hastası olmadığını da göstermez. Ama bu basit testler tarama amacı ile yaygın bir şekilde yaptırılırsa siz birçok hastayı erkenden tanırsınız. Aralarda bazı hastaları kaçırsanız da, bu tetkiklerle toplumdaki hastaların önemli bir kısmını yakalarsınız. Şikayetsiz olmak hastalığın olmadığı anlamına gelmiyor. Şikayeti olmayıp, diyabeti, hipertansiyonu, kronik böbrek hastalığı olan bir çok kişi hastalığın farkında değil. Önleyebilmek çok daha basit ve ucuzdur. Toplumun buna yönelmesi lazım.” İyi gelişmeler var
“Türkiye’de bu kadar sorunun arasında iyi gelişmeler var. Sigarayla, tuzla, obezite ile mücadele gibi. Günde 18 gram kadar tuz tüketiyoruz. Hipertansiyonu olan kişilerde bunun 5-6 gram civarına inmesi gerekli. Tüm gıdaları tuzsuz bir şekilde tüketseniz bile günlük ihtiyacınız olan tuz miktarını zaten gıdalardan alırsınız. Dolayısıyla, dışarıdan eklediğiniz tuza bizim ihtiyacımız yoktur” diyen Ecder, şöyle devam etti:
“Tuzla mücadelede ancak bir yere kadar gidilebiliyor. Endüstride yiyeceklerin rafta bozulmaması tuz konsantrasyonunun yoğun olmasıyla alakalıdır. Bir de bazen farklı tuzlar kullanılabiliyor. Örneğin, tuzun sodyum içeriği azaltılıp, potasyum içeriği artırılıyor. Oysa ki, kronik böbrek hastalarında en çok korktuğumuz tablolardan biri potasyum yükselmesidir. Potasyumlu tuzlar kronik böbrek yetersizliği olan hastalarda öldürücü olabilir. Ülkemizde son zamanlarda halk sağlığı açısından çok tehlikeli bir gelişme giderek artan miktarlarda bitkisel ürünlerin kullanılmasıdır. Bir maddenin bitkisel olması veya doğal olması yanlışlıkla halk arasında zararsız olduğu izlenimini vermektedir. Oysa bu ürünlerin kullanımına bağlı olarak böbrek veya karaciğer fonksiyonu bozulan hastaların sayısı giderek artmaktadır. Ayrıca bitkiler çoğunlukla yoğun miktarda potasyum içermektedirler. Bu ürünlerin ciddi derecede kronik böbrek yetersizliği olan bir hastada kullanımı öldürücü olabilir.” Tuz tüketimi Tuz tüketimi ile hipertansiyon gelişimi arasında çok yakın bir ilişki bulunduğunu belirten Prof. Dr. Tevfik Ecder, bu konu ile ilgili olarak değişik toplumlarda çok çeşitli çalışmalar yapıldığını belirterek “Örneğin Venezuella’nın medeniyetin ulaşmadığı ormanlarında yaşayan Yanomamo yerlilerinin diyetlerinde hiç sodyum yoktur ve bu yerlilerde hiç hipertansiyon yoktur. Toplumların tuz tüketimi ne kadar azsa hipertansiyon o kadar az görülür” diye konuştu. CREDIT çalışması Türk Nefroloji Derneği’nin yapmış olduğu “CREDIT” çalışması hakkında bilgi veren Prof. Dr. Tevfik Ecder, şunları anlattı: “Bugüne kadar son dönem böbrek yetersizliği aşamasına gelmiş olan hastalarla ilgili Türkiye’de yıllardan beri güvenilir veriler var. Türk Nefroloji Derneği yıllardan beri bu hastaları takip ediyor. Yıllar içinde diyaliz tedavisi gören ve böbrek nakli yapılan hastaların arttığını ve şu anda 60 binlere ulaştığını biliyoruz. Fakat bu hastalar bir buzdağının tepesini oluşturuyor. Türkiye’de bu aşamaya ulaşmamış olan kronik böbrek hastalığının yaygınlığını öğrenebilmek amacıyla Türk Nefroloji Derneği tarafından CREDIT (Chronic Renal Disease in Turkey) çalışması gerçekleştirildi. Bu çalışma, ülkemizdeki tüm coğrafi bölgelerde toplam 22 farklı şehirde, örnekleme usulü ile güvenilir ve bilimsel istatistik yöntemlerle yapılmış bir çalışmadır. Bu çalışmanın sonucunda görüldü ki, Türkiye’de erişkin popülasyonun %15.7’sinde yani her 6-7 kişiden birinde kronik böbrek hastalığı var. Bu hastalar değişik evrelerdeki kronik böbrek hastalarıdır. Kronik böbrek hastalarındaki önemli bir sorun da kalp ve damar hastalığı riskinin çok yüksek oluşudur. Hastaların önemli bir kısmı bu süreç içinde kalp ve damar hastalığı problemleri yaşar ve ne yazık ki önemli bir kısmı da bu nedenle kaybedilir. O nedenle kronik böbrek hastalarında hedefimiz hem böbrek yetersizliğinin ilerlemesini geciktirmeye çalışmak, hem de kalp-damar hastalıklarının gelişmesini önlemektir. Kronik böbrek hastalarında önerdiğimiz yaşam tarzı değişiklikleri bu iki hedefe de ulaşmamızı sağlar. Ayrıca, hipertansiyonu tedavi etmenin avantajı hem böbrek yetersizliğinin ilerlemesini geciktirmesi, hem de kalp-damar hastalığı problemini ve ona bağlı hastalıkları ve ölüm riskini azaltmış olmasıdır.” |